İNSANLAR NE KADAR YALANCI?
“İnsanlar ne kadar yalancı?” sorusunun cevabı bir gözlem ve tespit meselesi. Kendimce bir tespit yaptım elbet. Bir değer ölçüsü, bir mihenk ve özgün bir fikir ortaya çıkardığımı sanıyorum.
İnsanlar o
kadar yalancı ki dürüst olduğuma, yalan söylemediğime/ söylemeyeceğime
inandıramadığım/ inandıramayacağım kadar yalancı. Fert fert bütün toplum,
hamuru yalanla karılmış bir ilişkiler yumağı içinde ya da hadiselerin
sarmalında, hayatlarından memnun olarak yaşıyorlar. Doğruyu söyleyince sularını
bulandırıyorsun. Alışık değiller çünkü bünyelerine ağır geliyor, hemen ateşleri
yükseliyor insanların.
Bazen bir
insana, bir mesele hakkında doğru bir şey söylemek ve onu eğri yolun encamından
çevirmek için “Nasıl anlatırsam inanır?” diye günlerce düşünüyorum. Hatta belki
de yalan söyleyerek hiç olmayacak, hiç inanılamayacak bir meseleyi daha kolay
kabul ettirebilirim diye düşünmüyor da değilim. Öyle ya bünye eğer sıcağa
alışmışsa, bir bardak soğuk su içirmek insanı zatürre bile edebilir. Yani akıl,
duyuş, his, frekans meselesi bu. Tutturmak, uymak, rezonans olmak lazım.
Doğru söyleyeni
dokuz köyün dokuzundan bile kovmuşlar. Doğruyu söyleyen, kendine o günden beri bir
köy bulup yerleşemedi sanırım. Doğruyu söyleyenler bu dünyada hep sürgün yaşamaya
mahkûmdurlar. Doğru söyleyenlerin kaderinde hep kovulmak vardır maalesef.
Doğru söze
inanmayanların, doğrucu insanları sevmeyenlerin, onları yanında yöresinde
görmek istemeyenlerin yalanlarla dolu dünyasında bir gün perdeler kapanacak,
ışıklar sönecek ve eşya bütün mahiyetiyle bir kez daha ve ebedi olarak ortaya
çıksın diye hiç zeval bulmayacak bir güneş doğacak. Artık o sonsuz güneşin
altında doğrucuların, yalancılara bir şey anlatmasına gerek kalmayacak. “Ben
demiştim ama”, “bak inanmamıştın bana” gibi cümleler sarf etmeye ihtiyaç
olmayacak. Herkes her şeyi ayan beyan görecek.
Akıl,
insana bahşedilmiş en büyük nimettir. İlim, insanoğluna Allah tarafından
verilmiş bir emirdir. Aklı işletip, merakına yol verip, doğruları araştırma
adına gayret sarf edip, yalanı doğrudan ayırabilecek bir bilince ulaşabilir
insanoğlu. Aldatmamak, aldanmamak lazım. Bunun için her söylenene değil doğru
söylenene inanmak gerekir. Zaten yalanın ömrü yatsıya kadardır. Doğrular ise,
eşyanın ve hadiselerin lif lif çözülüp ayıklanacağı sabahların öncesinde,
atmayı bekleyen şafaklar gibi bütün gözlere ve kulaklara ulaşmayı sabırla
beklemektedir.
Faruk GÜVEN
Aralık 2022, Edremit

