27 Ocak 2023 Cuma

İki Tarz-ı Telakki

                                                         İKİ TARZ-I TELAKKİ

 

    Karşılıklı iyi niyetin, bütün engelleri aşmaya muktedir olduğuna bir kez daha şahit oluyorum. Bütün engeller, derken çok mu peşin yargılıyım acaba? Anladığımı yazmak; yazdığımın şuurunda olmak, sözlerimi idrak etmek, sindirmek, bir imbikten süzüp arı-duru hale getirmek geçerli bir durum değerlendirmesi olabilir mi acaba?


Yazıyorsam eğer, gözlerim, yüreğim birer rasathane gibi işlemelidir. Ayrıntıları kaçırmak büyük kayıp olur. Defter bir talim alanı gibi boş ve edilgen, kalem ise her an talim etmeye hevesli ve teyakkuzda dimdik beklemeli. Her hadiseyi, yoğurup işlemeliyim. İşte onlardan biri teyakkuzda duran kaleme “arş iiileri!” emrini veriyor. 

*

Biz hastanede mesai saatleri dışında kapalı olan bir otomatik kapıya doğru giderken, kapının yanındaki bankonun arkasında duran şişman, tıknaz bir güvenlik görevlisi,  “Hoop hemşerim! Nereye gidiyorsunuz? Biz burada eşekbaşı mıyız? Karşı bloğa geçmek için o kapının bu saatte kullanılmayacağını bilmiyor musunuz?” diyebilirdi. Bunu deseydi, elbette ki çok haklı olurdu. Zira bulunduğumuz bloktan karşıya, kestirmeden geçmek için kullanılan tünel geçit, mesai saatleri dışında kapalı oluyor ve karşı binadaki servislere geçmek için epeyce zahmet çekmek gerekiyor. Fakat bu güvenlik görevlisi haklı da olsa, bu sözleri sarf etmesi kırıcı olabilirdi, etmedi. Geçelim asıl meseleye.

Güvenlik görevlisi elindeki kartı duvardaki sensora okutarak kapıyı açıyor ve gülümseyerek müsaade ediyor bize. Biz geçide giriyoruz ve hızlı adımlarla yaklaşık yüz metre uzunluğunda olan tünelin sonuna kadar geliyoruz. O da ne? Tünelin çıkışındaki kapı da kapalı. Sonra arkamızdan “lap lap” ayak sesleri duruyoruz ve birinin koşarak geldiğini anlıyoruz. Kapıdaki güvenlik görevlisi, o tıknaz ve göbekli haliyle yetişiyor imdadımıza. Tünelin ucundaki kapıyı da açıyor. “Size zahmet verdik beyefendi, yorduk sizi.” diyorum. “Ne demek, görevimiz.” diye karşılık veriyor. Adamı alıp ciğerime sokasım geliyor.

Bir üçüncü senaryo nasıl olurdu bilemiyorum. Ben bu kapalı binada kapıları fethetme olayını yaşayalı ne kadar oldu sahi? Defterime not almamışım bunu. Üçüncü bir senaryoya da gerek yok sanırım.

Biri kurgu, biri gerçek iki senaryo, iki tarz, iki telakki. Dünyayı güzelleştirecek şey, bir tebessüm, bir hüsn-ü hal, o kadar vesselam…


  (Faruk GÜVEN/ Düş ve Sembol Yazıları/ Denemeler)

12 Ocak 2023 Perşembe

Güney Köprüsü

GÜNEY KÖPRÜSÜ



     Bilgisayarım arızalanmamış olsa, “Güney Köprüsü” diye bir şeyden muhtemelen haberim olmayacaktı. Başka bir vesile ile duysam, bunu coğrafi bir terim ya da yer tarifi zannedebilirdim. Bilgisayarın anakartı üzerinde bir bölümmüş meğerse. Arızalı bölüm güney köprüsüymüş ve anakartın değişmesi gerekiyormuş.

Elimdeki çalışan tek bilgisayar da buydu ve bunu tamir ettiremezsem yazı-çizi işlerimi yapamayacaktım. Tamirci “bu bilgisayarı çöpe at” dedi. Çünkü tamiri olmuyormuş. Mutlaka parça değişimi gerekiyormuş. Anakartı değiştirmek için de servisin fahiş bir fiyat isteyeceğini söyledi.


Düşündüm de zaten zor zanaat almıştım bu bilgisayarı. Şimdi tamirden başka çarem yoktu. Fakat tamir imkânsızdı. Parça değişimi de yeni bir bilgisayarın fiyatına yakınsa o zaman yeni bir bilgisayar almak artık kaçınılmaz hale gelecekti.


Tamir edilecek ya da parça değişimi ile bir nebze olsun eski haline dönüp işimi yapmama yardımcı olacak bir bilgisayardansa yeni bir bilgisayar almak daha mı mantıklıydı?


Bir alışveriş yapmadan önce fıtri kanunlar gereği olarak, yapılması gereken birkaç şey vardı. Bunlardan biri, bilen birine danışmaktı ki ben zaten tanıdığım ve dürüstlüğüne güvendiğim bir tamirciye danışmıştım. İkincisi ise birkaç gün beklemekti ve bu bekleyiş, satın alınacak şeyin bir istek mi yoksa bir ihtiyaç mı olduğunun sarahaten ortaya çıkması için yeterli bir süreydi. Ben değil birkaç gün, neredeyse bir ay kadar beklemiştim ve alınacak bir bilgisayarın tam anlamıyla bir ihtiyaç olduğunu belirlemiştim. Öyle ya, alışveriş yapan kişinin hüsrana uğramaması için bir rehberin yönlendirmesine ihtiyacı vardı ve benim için o rehber, Rehber-i Ekmel olan Peygamberimiz’in çağlara ışık tutan sözleriydi. Evet, ihtiyacı belirleme ve onu temin etme adına engin bir tavsiye, bundan sonraki aksiyonuma dümen tutacaktı. Fakat bu hangi mahiyette gerçekleşecekti? Eldekini tamir mi yoksa bir yenisini almak mı?


Şimdi yeni bir bilgisayar alsam;


Evvela benim için, bir bilgisayar daha çöpe gidecekti.


Benim için, fabrikanın üretim bandından yeni bir bilgisayar daha yürüyüp çıkacaktı.


Benim için, fabrikanın bir vardiyasında çalışan yüzlerce işçinin, iş üreteceğim diye anası ağlayacaktı.


Benim için, faizci patronların cepleri, emek sömürüsünden elde ettikleri haram paralarla, biraz daha şişecekti.


Benim için, kapitalizmin payına düşen emperyal sömürünün kulelerine bir burç daha eklenecekti.


Benim için, çöpe gidecek bir bilgisayarın zararlı atıkları, tabiatın canına okuyacaktı.


Benim için, israf düzeni put edinmiş, nemelazımcı ve maymun iştahlı müsriflerin safına bir nefer daha yazılacaktı.


Benim için…


Benim için hakikaten artık yeni bir bilgisayar almak vacip oldu. Bu yazıyı tamamlamadan evvel bilgisayarı servise götürdüm. Öyle ya, tamirci ile filan olacak iş değildi. Servisten haber geldi. Belirledikleri fiyat, birkaç sene önce bilgisayarı satın alırken ödediğim fiyatın tam bir buçuk katı kadardı. Servisteki görevli de “At bunu çöpe hocam.” diyor.


Şimdi epeyce düşünmek zamanı.


Tamir mi, yenisini almak mı?


Ne güney köprüsüymüş arkadaş? Yıkılınca tamir de olmuyormuş.

 

Faruk GÜVEN / 25.05.2020 / Edremit