SEKÜLERLEŞME
Eskiden camiye,
cumaya gidiyorum diye, en azından haftada bir gün yaptıkları ibadetin hatırına,
devam eden haftada günahlardan uzak durmaya gayret eden genç ve orta yaşlı bir
kesim vardı. Şimdilerde ise “nasılsa cumaya gidiyorum, nasılsa Ramazan ayında
oruç tutuyorum” diye, kalan zamanlarda her türlü mel’aneti işlemeye meyilli
insanlar çoğunluktaysa, orada sekülerleşme çoktan başlamış demektir.
İpini, dinî
yaşamın bir yerine iliştirip, varacağı limanı işaretleyerek, kirli dünyanın kabarıp
köpüren denizlerine rahatça yelken açıp, oynak dalgalar arasında dans eden
insanoğlu, seküler yaşadığının farkında mıdır?
Din, eğer bütün
unsurlarıyla, hayattan çekilmeye başlamışsa ve artık hayata yön vermiyorsa
orada sekülerleşme başlamıştır. En güncel meselelerden, en kritik kararlara
kadar din, eğer ki bir referans kaynağı değilse artık, o zaman insan
sekülerizmin sularında yüzmeye başlamış sayılır.
Giyim- kuşamdan,
muamelata; örf ve adetlerden, ticari faaliyetlere kadar her hususta belirleyici
ve yol gösterici bir kılavuz olması gereken din; demode, çağdışı, sürdürülemez
ve yaşama entegre edilemez bir pozisyona düşürülmüşse, artık seküler bir yaşam
tarzı, bütün fakülteleriyle hayata hâkim demektir.
Elde kalan; kimisi
için, bir gruba dahil olmanın sembolü, kimisi için siyasal veya sosyolojik bir
dayanak unsuru olarak din, dindarlık mevhumunu yeniden tanımlayacak kadar
yetkili bir hüviyete bürünmüş ve yan gözle bakanlara da maalesef menfi bakımdan
pirim verecek bir konuma getirilmiştir.
Varlık sebebimiz
olan kulluk ve bunu bütün unsurlarıyla kuşatan din mevhumu dünyevi işlere,
tutumlara, ideolojilere alet edilirse, hayat yolundaki belirleyici, yol
gösterici bir kılavuz olma vasfını yitirir. İşte tam da burada, kılavuzluğu
başka ellere, ideolojilere, tutumlara, tarzlara kaptıran inançlar manzumesi
olan din, hayata hayat olma ehliyetini de yitirmiş olur.
(Faruk Güven/ 2020/ Edremit)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder