1 Eylül 2018
Milliyet, renk, lisan ne olursa olsun, yetimlik aynı yetimliktir. Babasızlık,
ruha işleyen kasvetli bir atmosfer gibi, kimi ağlatacağını iyi biliyor. Ben
bunu bu yazıyı yazdığım tarihlerden henüz yaşamamıştım. Fakat yaşayanlara da yakinen şahit oldum.
Kırk küsür yaşında olan bir arkadaşımın babası ölmüştü ve ben
kabristanda, yetimliğin yaşa, başa bakmadığını gördüm. Arkadaşım ve kardeşi,
babalarını kabre indirip, elleriyle kabre toprak atarken, onların nasıl gözyaşı
döktüklerine şahit olmuştum. Bu yaşta bile yetimlik nasıl derinden ve yakıcı
olarak hissediliyormuş, şahit olmuştum. Yıllar geçtikten sonra, babam ölünce
dünyanın yarısını da alıp götürdüğünü, iliklerime kadar işleyen bir acı ile
hissetmiştim. Dünyanın direkleri yıkılmış, duvarlar payandasız kalmış, baba evinin
kapısının söveleri yer ile yeksan olmuştu.
Yetimlik, telafisi olmayan bir yıkım, paylaşılamayacak bir
yalnızlık, içine akan gözyaşları ve kederin bin bir haddeden geçmiş en saf ve
sarsıcı halidir. Yaşamayan bilmez, bilemez.
Ey, bir baba gölgesi arayan dünyanın yetimleri. Sizin başınızı okşamanın bir insanlık meselesi olduğu aşikâr iken, sizler kimin gölgesine sığınıyorsunuz? Minik ellerinizi ısıtacak bir sıcaklık, dünya semasından çekileli ne kadar zaman oldu sahi?
(Faruk Güven, Mayıs-2023, Edremit)




